Haber

CHP’li Murat Bakan’dan polise: Reis tahakkümü, mobing hepsi bitecek

İZMİR – 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine kısa bir ara verilmesiyle birlikte Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) İzmir’deki çalışmaları da hız kazandı. 28 kişilik milletvekili aday kümesiyle şehrin dört bir yanında çalışma yürüten CHP’nin milletvekili listesinde dikkat çeken isimlerden biri de Murat Bakan. 2015 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nden İzmir Milletvekili adayı olarak seçilen Bakan, bu misyonunu iki seçim dönemi boyunca sürdürdü. 14 Mayıs seçimlerinde bir kez daha milletvekili adayı olan Bakan, aynı zamanda Meclis Çevre Kurulu’nun CHP sözcüsüydü. Son dönemde polis teşkilatının sorunlarını sık sık Meclis gündemine getirmesiyle tanınan ve bu nedenle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hedefinde olan Bakan, Gazete Wall’un sorularını yanıtladı.

“İNSANLIK İÇİN EN DOĞRU SÖZÜNÜN SOSYAL DEMOKRASİ OLDUĞUNA İNANIYORUM”

Siz eski bir CHP milletvekilisiniz. Bu seçimlerde tercihiniz yine CHP oldu. Öncelikle ‘Neden CHP?’ Ben sormak istiyorum.

Hepimizin ideolojik bir geçmişi, hayata bakış açısı, yaşam tarzı, unsurları ve bedelleri var. Ben sadece Türkiye’nin sorunlarını çözmekten bahsetmiyorum; İnsanlık için en doğru ideolojinin sosyal demokrasi olduğuna inanıyorum. Laik bir ülkede herkesin refahının, sosyal adaletin sağlanmasının, her çocuğa eğitim, sağlık ve güvenlik konularında eşit fırsatların sağlanmasının kamu tarafından yönlendirilmesi gerektiğine inanıyor ve bunu her vatandaşın temel insan hakkı olarak görüyorum.

İnsanın bu gezegenin sahibi ya da efendisi değil, onun bir parçası olduğunun bilinciyle, doğayla barışık bir yaşam hayal ediyorum. Bunları hayata geçirebilecek parti CHP’dir. Ayrıca emperyalizme karşı mücadele eden bu ülkenin kurucu partisidir; Bu kurucu değerlere olan hayranlığımı, aklı ve bilimi ön planda tutan Mustafa Kemal Atatürk’ün aydın ve devrimci karakterini ve inançlarını dile getirdiğimde başka bir adres düşünemiyorum. Tabii ki CHP’li.

‘BU SEÇİM, AYDINLIK VE KARANLIK ARASINDA BİR SEÇİM OLACAK’

14 Mayıs seçimlerine hem iktidar hem de muhalefet ayrı bir önem veriyor. Sizce bu seçimi kritik yapan nedir?

Bu seçim, demokrasiye dönüşün ve ülkemizi birden fazla krize sürükleyen tek adam rejiminin devamının, yani aydınlık ve karanlığın ortasında bir seçim olacaktır. Siyasetle ilgilenenler, “güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır” sözünü duymuşlardır. Demokrasinin özü olan anayasal istikrar ve denetim sistemleri, güçler birliğinden kaynaklanan keyfiliği önlemektedir. Maalesef ülkemiz, yürütmenin yasama ve yargıya egemen olduğu tek adam rejiminin karanlık girdabına girmiştir. Kayıtsız ve asi millete verilen egemenlik milletin elinden alınmakta ve yeniden saraya verilmeye çalışılmaktadır. Meclis devre dışı bırakıldı, Cumhurbaşkanı atamalarıyla yargı HSK üzerinden siyasallaştırıldı. 4. kuvvet olarak özgür basının istikrar ve kontrolde değerli bir rol oynaması beklenirken, basının büyük bir kısmı Majestelerinin basını haline geldi. Doğrudan saraydan talimat alan ve manşetlere konu olan gerçekleri değil, iktidarın yarattığı sanal gerçekliği halka anlatan bir basın haline geldi. Gece yarısı yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı alındı. 14 Mayıs; Bu yozlaşmış sistemin sona ermesi, Meclisin prestiji ve güçlendirilmiş bir parlamenter sistem ile güçlü bir demokratik örgütlenmenin inşası için bir dönüm noktası olacaktır. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin olması gerektiği gibi birbirini denetlediği ve dengelediği güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün yeniden tesis edilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Hukuka ve adalete dayalı gerçek anlamda yerleşmiş bir demokrasi, ülkemizin içinde bulunduğu sorunları çözerek karanlıktan çıkabilir.

‘ÜLKEMİZİN GELECEĞİNE VE UMUTLARINA BÜYÜK BİR KÖTÜLÜK YAPILDI’

Size göre Türkiye’nin en büyük sorunları neler?

En değerli sorun, siyaset bilimciler tarafından demokrasinin temeli olarak kabul edilen “demokrasi” ve “halk egemenliği”, “adalet” ve “insan hakları” kavramlarının yok edilmesidir. 20 yılda ülkemize, ülkemizin geleceğine, umutlarına korkunç şeyler yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı ya da tek partili cumhurbaşkanı deseler de, tüm yetkilerin devredildiği, istikrar ve fren mekanizmasının bulunmadığı tek adam rejimi siyasi yozlaşmanın simgesi haline geldi. Defalarca “adaleti yıkarsan vatanı yıkarsın”, “adalet mülkün temelidir” dedik ve yargı etkili bir hak arama aracı olmaktan çıkıp hak arayanların yargılandığı bir sisteme dönüştürüldü. cezalandırılmış.

İkinci büyük sorun ise yoksulluk, yolsuzluk ve işsizlik diyebilirim. Bunun çeşitli nedenleri olmakla birlikte en temel nedenlerinden biri liyakatin yerini eş, arkadaş ve akraba kayırmacılığına bırakmasıdır. Gelir dağılımındaki adaletsizliğe hiç dokunulmadığı gibi, tam tersine yoksullar daha da yoksullaştırılıyor, yoksullar yardıma muhtaç bırakılıyordu. Ülkemizde hoş bir azınlık refah içinde yaşarken, vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğu ise geleceklerinden emin olmadan yaşam mücadelesi vermektedir. Türkiye OECD ülkeleri arasında genç işsizliğin en yüksek olduğu ülke olmanın utancını yaşıyor. Türkiye, liyakat sistemi yerine kayırmacılığı, kayırmacılığı, kayırmayı egemen kılan anlayış nedeniyle yüksek eğitimli ve zeki gençlerinin büyük bir bölümünü kaybediyor. Meslek ve iş bulma konusundaki umutsuzluğun yanı sıra, Türkiye’de ifade özgürlüğünün olmadığı düşüncesi, beyin göçü nedeniyle yaşadığımız entelektüel çölleşmenin ana nedenidir.

Ürün fiyatları ve vergilerin artmasıyla birlikte vatandaşlarımızın alım gücü her geçen gün azalıyor. İnsanlarımıza geçmediği köprünün, bir daha göremeyecekleri havalimanının, tedavi görmediği hastanenin bedeli ödeniyor. Türkiye’de işsizlik artarken, üretime ve üreticiye dayalı olması gereken anlayış göz ardı edilmekte ve rant ekonomisi işletilerek yandaşlar zenginleştirilmektedir. Öte yandan doğamız vahşice talan ediliyor.

Ülkemiz uluslararası arenada yalnızlaştırıldı. Tek adam rejimi ile birlikte yürütmenin yasama ve yargı organları üzerindeki fiili vesayeti, Gazi Meclisimizin yetkilerinin budanması, yargı bağımsızlığının yok edilmesi ülkemizi çoklu kriz ortamına sürüklemiştir.

murat bakan

‘SÜLEYMAN SOYLU’YU CİDDİYE ALMAK İÇİN ÇOK GEÇ’

Geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Güvenlikte paralel yapı kurmaya çalışan bir anlayıştır. FETÖ’nün ikinci paralel yapısını oluşturmaya çalışıyor” dedi. Yine “FETÖ’den sonra güvenlikte yeni bir sistem kurmaya çalışıyorlar. Bu yeni sistemi belirledik. Birçoğunu ifşa ettik. Birçoğu için planımız artık net. Sana çok net söylüyorum. Murat Bakan da onlardan biri. Bedeli de çok ağır olacak” dedi. İçişleri Bakanı Soylu’nun bu iddiaları hakkında neler söylemek istersiniz?

Ona, söylediklerine ve çaresizliğine gülüyorum. Hukuk diliyle ‘fiilen imkansız’ olan bir şey söylüyor. İçişleri Bakanlığı bünyesinde neden ve nasıl bir milletvekili yapılanması yapılacak? Üstelik cemaatler ve tarikatlar arasında paylaşılan tüm kritik noktaların bulunduğu bir Bakanlıktan bahsediyoruz… Aslında mesele ne biliyor musunuz? Bana bilgi veren, acısını benimle paylaşan memurları korkutmak ve sindirmek için yapılan bir algı operasyonudur. Asıl mesele şu ki ben onların sesiyim. Kendisinin aksine polislerin ortasında ne kadar sevildiğimi çok iyi biliyor. Aramızdaki samimi bağa dayanamıyor. İnsanları huzursuz etmek için garip garip şeyler icat ediyor.

Süleyman Soylu’yu ciddiye almak için artık çok geç. Gerçekle bağını kaybettiği için kimse onun söylediklerine inanmıyor. Herhangi bir sonuca kıyasla bu seçimin kaybedeni o. Başkanlığını yaptığı bakanlığın en tepesinden en altına kadar herkes onun gidişini dört gözle bekliyor.

Bakan olarak seçim çalışması yapıyor ama unutmamak gerekir ki ikimiz de milletvekili adayıyız.

‘SOYLU VE BİZ MECLİSTE HESAP VERECEĞİZ, ONUN EZDİĞİ POLİSLERİN HESABINI ÖDEYECEĞİZ’

Meclis’te Soylu ile hesaplaşacağız. Jandarma, bakanlığı sırasında polis tarafından ezilen ikinci şarkıdaki vasıfsız atamaların ve tarikat yapılarının yanı sıra mobbinge uğrayan ve intihar eden polisin hesabını verecek. Bunların hepsini yüzüne söyledim, ‘Allah’a şükür’ dedi. Daha fazlasını duymaya devam edecek. Çünkü ödemesi gereken bir hesabı var. Cumhurbaşkanlığı savunmasında görev yapan ve genç yaşta intihar eden polis memuru Mehmet Ali Bulut’un ailesine, özel harekâtçı Alparslan Soylu’nun yine özel harekatçı olan babasına verilmesi gereken hesabı var. öğretmen ablası, polis abisi ve annesi. Süleyman Soylu’nun Semanur Sürer’in ailesine, Nagehan’ın ise başkomiser olan babasına vereceği bir hesabı vardır.

Ben polisin, jandarmanın özlük haklarıyla uğraşıyorum, Süleyman Soylu da sesine ses olduğum için rahatsız oluyor. Çünkü bunu milliyetçiliği yücelterek, ‘vatan millet Sakarya’ diyerek yapmıyorum. Ben bunu sol bir bakış açısıyla, sağ bazında yapıyorum ve ‘yaşarken kıymetini bileceksin, şehit olunca elini tabutuna koyup kahramanlık yapmayacaksın’ diyorum. ‘ Süleyman Soylu da, AKP de, MHP de bundan çok rahatsız. AKP ve MHP oylarıyla hep reddedilen polis intiharlarının soruşturulması için defalarca Meclis’e önerge verdim. Nereden? İntihar eden polisler arkalarında mektup bıraktıkları için isimlerini yazıp hangi amirlerinin kendilerine zulmettiğini söylüyorlar. Kimse onunla yüzleşmek istemez. Ancak şehit edildiklerinde arkalarından nutuk atarlar. İmkansız. Devlet olarak yaşarken kıymetini bilecek, onun derdine derman olacaksın. Öldükten sonra söylediklerinin kimseyi ilgilendirmez. Murat Bakanın bir teşkilatı var mı? Murat Bakan’ın teşkilatı emniyet teşkilatının kendisidir. Taciz ettikleri, sesini duymadıkları, zulmettikleri, zulmettikleri polistir, askerdir. Ortalama zekaya sahip hiç kimse Soylu’nun bu tezlerini ciddiye almaz.

‘SUÇ BİLDİRECEĞİM’

Şunu da söyleyeyim; Yakında savcılığa Süleyman Soylu hakkında kapsamlı bir suç duyurusunda bulunacağım. Bir milletvekili hakkında hangi yetki ve sıfatla soruşturma yürütebilirsiniz? Böyle bir hakkı ve yetkisi yoktur. Bu, Türkiye’deki tüm yetkililerin tüm kişisel verilerine eriştiğimiz, onlar hakkında istihbarat yaptığımız ve devletin verdiği yetkiyi bir hata örgütü olarak kullandığımız anlamına gelir. Demek ki İçişleri Bakanlığı’nda Süleyman Soylu yanılgı teşkilatı var. ortaya çıkaracağız. Jandarma Genel Komutanlığı’nda belli tarikat ve cemaatler arasında dengeyi gözeterek komutanlık dağıttığı kişiler var. Polisi Erzincan kümesi, Menzil kümesi ve Parıltı cemaatinin 40 farklı şubesinin ortasına böldü. Kendi referansıyla aldığı her türlü devlet kayıtlarına erişimi olan trolleri Siber Hatalarla Çaba birimine yerleştirdi. Bunlar sadece AKP karşıtlarını hedef almıyor; Soylu, AKP ve MHP içinde kendisine karşı çıkanlara da çalışıyor. Bütün bunlar açığa çıkacak. Süleyman Soylu da bağımsız yargı önünde hepsinin hesabını verecek.

‘POLİS ARKADAŞLARIM BENİ BİLİR, NE SÖYLEDİĞİMİZİN ARKASINDAYIZ’

Emniyet teşkilatının sorunları nelerdir sizce? Bu problemler için analiz öneriniz nedir?

Polis kardeşlerim beni tanır, bilirler. Biz ne savunduysak, ne söylediysek arkasında olduğumuzu biliyorlar. Polis, polise 300 TL terfi verecekti. Gündeme getirdik, her polis bir kerede 27 bin TL terfi aldı. Kimi borçlarını ödedi, kimi çocuklarının eğitimine harcadı, kimi anasının babasının kardeşinin ihtiyacını gördü. Bunlar 330 bin polisin sağına çökerdi. Biri o parayla altına araba çekecekti. Biz gücendik ve polisin hakkını almasını sağladık. Soylu’nun bizden nefret etmesi, bize iftira atması için çok sebebi var. İçin; İntihar eden polisleri gündeme getiriyorum, ailelerini arıyorum, yanlarında olmaya çalışıyorum. Meclis gündemine getiriyorum, basın aracılığıyla kamuoyu oluşmasını sağlıyorum. Polisin haklarını savunan bir sendikası olsun diyorum. Polis intiharları en acil sorundur. Düşünmek; Hayatının baharında bir genç yaşama ümidini keser ve hayatına son verir. Bu kolay bir karar mı? Arkasında annesini, babasını, eşini, çocuklarını bırakır. Amir tahakkümü, mobbing, angarya en büyük sebeplerdir. Sosyoekonomik durumları da çok güçlü. Çalışma saatleri, ağır şartlar… Düşünün iki polis evli, birbirlerini göremedikleri günler oluyor. Çocukları aynı anda hem annesiyle hem de babasıyla vakit geçiremiyor. Bu insanlara polis gibi robot muamelesi yapamazsınız. Bunlar insan; Sosyalleşmeye ihtiyaçları vardır. Uyumak ve yemek yemek için sosyalleşmek de temel bir ihtiyaçtır. Bir düğüne, pikniğe gitmeye ihtiyaçları var. Uygulanmayan ve amirlerin inisiyatifine bırakılan çalışma saatleri var mı? İmkansız. İkinci doğu zulmü, niteliksiz atamalar ve terfiler… En temel sorunlar bunlar.

Çözümler çok kolay. İsterseniz güvenlik teşkilatının tüm sorunlarını birkaç ayda çözebilirsiniz. Bu bir yönetim anlayışıdır. Baskı ve kaygıyla hükmeder; Bu şekilde aidiyet ve disiplin sağlayabileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. İnsanca çalışma koşullarını sağlar, liyakat ve hukuka göre yönetir, sorunları çözerek yönetmeyi hedeflerseniz başarılı olursunuz. Herkesin memnuniyeti sizin başarınız olur. Disiplin var, aidiyet var. Onları sağlıyoruz. sağlayacağız.

‘POLİS HUKUKSUZ TALİMATLARA UYMAK ZORUNDA KALMAZ’

Milletvekilliğiniz sırasında polisin meselelerini de TBMM’ye taşıdınız. Bu seçimde milletvekili adayı olarak polise bir davetiniz var mı?

Polis teşkilatı büyük bir baskı altındadır. Kimse onları ve ailelerini umursamıyor. Kimse seslerini duymuyor. Robot muamelesi görüyorlar. Duygudan, akıldan, empatiden, hukuk ve devlet bilincinden yoksun rahat bir grubun baskı ve emri altındadırlar. Zorlukları ve analizi biliyoruz. Özetle şunu söylemek istiyorum;

Polislerimizi mutsuz, umutsuz ve intihara iten tüm sebepleri biliyoruz. Üstlerin tahakkümü, mobbing, ağır çalışma koşulları, ek görev, angarya… Hepsi bitecek. Çalışılan saat başına fazla mesai ücreti alacaklar. Kişilik hakları kanunla düzenlenecektir. Atama ve terfiler liyakat esasına göre yapılacaktır. İkinci doğu zulmü sona erecek. Dünyadaki örnekleri doğrultusunda sosyal, kültürel ve ekonomik haklarını koruyacak birlikler kurmaları sağlanacaktır. Polislerimiz ve aileleri bilsin ki; polisin intihar etmesi değil, emekli olması; Yetim değil, evladının büyüğünü göreceği şartları sağlayacağız. Sınır dışı edilme korkusuyla polis, amirlerinin hukuka aykırı talimatlarına uymak zorunda hissetmeyecektir. Pirine değil polise; Sadece bayrağına, vatanına ve hukukuna bağlı olacaktır. “İnsanca çalışmak ve insanca yaşamak” taleplerinin arkasında elimizden geleni yapmayacağız. Tüm bunları hep birlikte sağlayacağız. Bu ülkeyi ve kurumlarını bu dehşetten hep birlikte kurtaracağız. Bunu hep birlikte başaracağız, hep birlikte nefes alacağız.

‘BÜTÜN SORUNLARI AKIL, BİLİM VE VİCDAN İLE ÇÖZECEĞİZ’

Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz, milletvekili olursanız ilk ne yapacaksınız?

Herkes insanca çalışır, adil kazanır, adil paylaşır, insan onuruna yakışır bir hayat sürer; özgür, demokratik, hukuktan üstün, yargıdan bağımsız; İleriye bakan, dünyanın nereye gittiğini gören, anlayan ve üreten bir Türkiye hayal ediyorum. 2015 yılında milletvekili oldum. İki dönem milletvekilliği görevimde; İzmir’in her sorunuyla karşılaştım, güvenlik politikaları alanında çalıştım, çevre ve iklim politikaları üzerine çalışmalar yaptım, TBMM Çevre Komisyonu’nda partimizin sözcülüğünü yaptım. İklim krizi araştırma komitesinde yer aldım ve 120 sayfalık yorumumuzla ilk etapta politika önerilerimizi sunduk. Bu dönemde iktidar partisi olarak gündeme getirdiğimiz konulara ilişkin analiz önerilerimizi hayata geçirmek için çalışacağız. Doğa, çevre ve iklim politikaları başta olmak üzere sorunlara ve güvenlik görevlilerinin kişisel sorunlarına yönelik tüm analizlerimizi hayata geçireceğiz. İzmir’in sorunlarını unutmayacağız; Gaziemir’deki çürüyen elektrik fabrikasından nükleer atıklara; kontrolsüz balık çiftliklerinden deniz kirliliğine; İzmir’in havasından, suyundan, toprağından, Aliağa’daki gemi söküm alanındaki kirliliğe ve personel sağlığı ve güvenliğine… Şimdi tüm sorunları çözme zamanı. Hazırız! Aklı, bilimi ve vicdanı olan nitelikli ekiplerle tüm sorunları çözeceğiz.

haber-bozkir.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu